Sohbetül hakkani_21

Posted on 26 Aralık 2010

0


 

Sohbet 21

Euzûbillâhimineşşeytânirarcîm Bismillâhirrahmânirrahîm

Meclis; meclisimiz tabi mütevâzı bir meclistir. Azametli meclis selâti câmilerinde olur. Rahat oturun, insanın ayakları sızlayınca aklı oraya gider dinleyemez. Sümbül Efendi Hz.’leri (Allah sırrını takdis eylesin) O mübârek, İstanbulda, Kocamustafapaşa’dadır.

Bu bir sohbettir, medrese değil veyâhut mektep değil veyâ konferans değil, burada gelen ihvân-ı din oturur, sohbet eder istediğini alır istemediğini bırakır. Meclisimiz Allah için olsun diye çalışıyoruz çünkü Cenâb-ı Mevlâ,

Estâizübillah

“Elâlillâhi dînul hâlis” [1]

Buyurmuş, Cenâb-ı Allah katkısız ubudiyet ister,

“Eşşirku fî ummeti akfa min debîr min nemen el kemara”[2]

Benim ümmetimde şirk: karıncanın debelendiği vakitinde çıkardığı bir ses gibidir. Debelendiği vakitte bizim kulaklarımız alamaz ama bir sesi olacaktır. O gizlidir. Belki ondanda gizlidir: Şirk’ûl hâfi derler. Şirk’ûl hâfi insanlara daha ziyâde niyetlerinden  dolayı gelip kurt gibi gelip giriyor ameli çürütüyor. Kurt tahtayı ağacı çürütür gibi içeriye girdimi berbat eder. Onun için sakınmak lazım. Ve bütün islami kitapların en başında (Allah makamlarını âli eylesin) ulemâ efendilerimizin ve meşâyihi kirâmın telif ve tasnif ettiği kitaplarda, ilk koydukları hadîsi şerif;

“İnnemal emâli binniyet” [3]

Cenâb-ı Allah, niyetlere göre kuluna karşılığını veriyor, hayya yevmul mahşerde kul kendisine verilen mükâfatı görecek ve diyecek ki, “Yâ Rabbî, ben bunları işlemedim, bu nasıl benim defterim olur? Bu defterin içerisinde çok şeyler var, ben hayatımda bunları yapmadım!”

Hitap gelir ki hitâb-ı izzet,

“Ey kulum yapmadın ama niyet ettin, niyet ettiğin için karşılığı verdim.” Allah keremine, lûtfuna nihâyet olmayan Allah,

  • Niyet ettim 70 bin câmi yapmaya,
  • Niyet ettim 70 bin dergâh açmaya,
  • Niyet ettim 70 bin tekke açmaya,
  • Niyet ettim 70 bin medrese,
  • 70 bin yetimhâne açmaya,
  • 70 bin sebîl açmaya niyet et!

 O, senin niyetine göre orada bulunacaktır. Seni men eden var mı? Verecektir, Kerîm’dir eksilmez. Eksilse eksilen şey biter. Her meclisimiz Allah için olsun, bir defâ şeytandan Allah’a sığındık sonra Cenâb-ı Hakk’tan inâyet taleb ediyoruz. Hadîsi kudsîdir ki, Cenâb-ı Mevlâ buyurur. O’nun buyurduğuna peygamberimizîşân “Cenâb-ı Hakk buyurdu” diyerekten bildirir. Sizin insiniz, cinniniz, evveliniz, âhiriniz, yer ehli, gök ehli bir sahrada buluşsa, toplansa ve herkes yâni kendi hayal hududunu zorlayarak istese, isteyebilir. Kâinattaki zerreler, şimdi zerreden anlayan çok yok, atomlar diyelim, atom da parçalanıyor, onların da küçükleri kadar sayısını, ne kadar sayıda olursa bunların adedince bu kâinat gibi âlem isterim dese,

  •    Halil dese ki, bunu istediğinin 70 bin defâ fazlasını ben isterim!
  •    Mûsa efendi dese, bunların istediğinin milyon mislini ben isterim!
  •    Ötekisi dese ki, bunların istediğinin milyar fazlasını ben isterim!

… Hayal hududunu zorla, iste. Cenâb-ı Hakk buyuruyor,

“Ânında veririm ve hazînelerimden zerre noksan olmaz.”

Allah bu! Çünkü eksilse, bir nokta eksilse, eksile eksile biter. Sizin yanınızdaki biter.

“Mâ indekum yenfed ve mâ indallahu baq”[4]

“Baq” dediği Allah’ın bekâsı mutlaktır, hazîneleri de mutlaktır, bitmesi yok, “İste, ne oturursun? iste! ” diyor Çayhanede oturma, gel otur Allah’ta alışveriş yap!

 “Keşke gümânım olsa bu kadar hayır hasanat yapsaydım” diye niyet et, kalbinden geçir, Cenâb-ı Allah verecek. Niyetimiz Cenâb-ı Hakk’a kulluktur. Biliyoruz ki dünya ve mafiası hayaldir, gerçek dünya değildir. Avâm-ı nasın lisânında “yalancı dünya” derler.  İsminiz ? Hacı Bekir,

―Dün nerede şimdi?

Hayal âleminde kapandı. Dün hayal oldu. Bu akşam da hayal defterinde bir sayfa daha kapanacak, yarın akşam o da hayal defterine. Günler, haftalar, aylar, asırlar, binler, milyonlar, hepsi hayal defterine kaydoluyor. İnsan, hayal ile hakîkatı ayırd edemezse gafildir. Sen hayal için uğraşıyorsan senin işin de sıfırlanacak. Şeytan dolabında bazı defâ sıfırlanıyor diye yazar. Ben de televizyona bakıyorum. Bakmak icâb eden yerde  bakacak. Aşağıya doğru bakma yukarıya bak..! Bazı mühim bir meseleye bakıyorum, bir şey  yazıyor, uzaktan farkedemiyorum,

“Ne yazıyor?” diyorum

“Sıfırlanıyor!”

“Ne sıfırlandı? Nasıl yahu?”

“Hah şimdi açılıyor,”

 Galiba kuvvet kesiliyor ki sıfıra gidiyor. Eh işte biz de sıfırlanmaya doğru gidiyoruz. Bütün kazancımız sıfırlanmaya doğru gidiyor, şüphe yok.

  •      Bekâ için ne hizmetin var?
  •      Bekâ âlemi var mı, yok mu?
  •      Bekâ âlemi olmasa bu hayal nerden gelir?

Aynanın karşısında durmasan aynanın içerisindeki hayal görülür mü? Sen duracaksın ki karşısında hayal görünsün. Demek ki hayalin bir hakîkatı var. Hayalin hakikatı Allahu Zülcelâlin huzurundadır. Dışımızı melâike, içeriyi Allah bilir, onun için kıyâmet günüde Cenâb-ı Allah kullarının mükafatını verdiği zaman melâikei kiram bile taaccüpte kalacak diyecekler ki,

“Yâ Rabbenâ biz bunları yazmadık”

“Evet, sizin yazdığınızın mükâfatı bu, sizin yazdığınız size göredir, onun ehemniyeti yok, Ben’im zaptettiğim, bunların gönüllerinden geçenlerdi, burada mükâfatını niyetine göre veriyorum, ben Allah olduğum vakitinde, kuluma Allah’lığıma göre veririm!”

 Bizim amelimizi toplasan bir para etmez, Cenâb-ı Hakk bizi niyetimizle ödeyecek.

İşte burada, böyle bir kenarda, serhattayız biz. Kıbrıstaki serhatta duruyoruz, Allah bizi buraya tâyin etti. O kalabalığın içerisine beni bırakmadı. O taraflarda horoz çok, bu hudutta az, onun için bizi buraya tâyin ettiler. Ne hükümetine karıştığımız var, ne ahâlisine karıştığımız var, bizim işimiz bizi buraya tâyin edenledir. Bize verilmiş olan mânevi cihetinden hizmet varsa onunla meşgulûz. Biz de askere, askerin önünde perdeyiz.

Askerimizin, ordumuzun hudûdu bir yere kadardır, lâkin mâneviyat sahiplerinin hudûdu açıktır, örtmese ordu açıktadır. 1971’de Kıbrıs’a çıkartma yaptıklarında, burayı fetheden orduyu hümâyunun şühedâsından, yeşil sarıklı, atların üzerinde safların önünde hücum eden kimseleri, çokları gördüler. Bu hakîkattır, öyledir. Zâhiri kuvvetle baş edemezdik, mânevi gücümüzledir. Onun için bütün dünya bizim hesabımızı yapıyor.

― Neden?

Bizim elimizde Amerikanın, Rusun elinde, bilmem hangi çıfıtın elinde olan silah yok, amma bizden ürküyorlar. Bizde bir başka kuvvet var: mânevi güç var, bu manevi gücü biz muhafaza ettiğimiz müddetçe elbetteki bizim varlığımız devam eder, bizi çiğneyemezler, bizim sancağımız yükselir. Onu kaybettiğimiz vakitte hizmeti kalmaz.

Osmanlının alay sancaklarında Kur’ân-ı Kerîm vardı, yere düşmezdi. Çoklukla değil, Cenâb-ı Hakk’ın onlara tâyin ettiği kimselerle ne tarafa döndülerse o tarafı fethettiler.  Mânevi gücümüz inkâr edildiği vakitte biz sıfırlanırız. Allah’a şükür şimdiye kadar ne kadar mânevi gücümüze hücum edildiyse belki dalını budağını kesip attılar, lâkin kökü o kadar derindedir ki tâ asrı saadete kadar yetişiyor. Onu oradan kimse sökemez. Başımızdakilerin bunu idrak etmesi lâzımdır, top tüfekle biz galip gelemeyiz, lâkin manevi gücümüzle galip geliriz. Şimdi, bu bir sohbettir, tabi isteyen alır isteyen almaz. Cenâb-ı Hakk peygamberlere bildirdi,

“Lâ ikrahe fiddîn”:“Dinde zorlama yoktur.” [5]

Âhir zaman peygamberine kast ettiler. Kast edinceye kadar aralarında durdu, her ezâlarına katlandı, tâ ki canına kast etmeye niyet ettiklerinde, Peygamber as.;

“Ey  Rabbimiz, kulların bizi dinlemiyor, biz onları cennete davet ederiz onlar bizi taşlar, öldürmeye kalkarlar.”

 “Ey Habîbim, buraya kadar, şimdi artık bunlar nasihatten anlamaz, şimdi dünya üzerinde sana en sevgili olan yerden çıkacaksın, hicret edeceksin. Sana ağır gelmez ama mahzun olacaksın. Hicret etmeyince islam âleminin açılıp büyüyüp mağribden maşrıka açılması olamaz. Şimdi bırakacaksın, çık şimdi.”

Efendimize en sevgili olan yer Mekke-i Mükerremedir. Doğduğu makam, yeryüzünde en mukaddes olan yer. Görünüşte Hz. Ebûbekir r.a., kölesi Zeyd bir de iki deve yola çıktı, bu zâhirdeki görünüştü. Bize ulaşan haber üç kişinin yola devam ettiğidir lâkin yanlız değildiler melekuttan asker himayesinde oraya kadar yürüdüler. Öbür avanak müşrikler Efendimizi sıradan adam zannederlerdi hâlâ şimdi de Ebû Cehil tohumları var. “Bu sıradan adamdır, yakalayalım ve işini bitirelim” diyerek bin kişiye bedel olunan cevgâver Süraka, peygamberimizin arkasından yetişti, kılıcını kabzasından tutup hamle edince bindiği küheylanın ayaklarını yer tutuverdi, olduğu yerde kaldı.

“ Aman yâ Muhammed!”

“ Geri döneceksen seni bırakacağım” dedi, yer bıraktı. İkinci defa gene hamle yaptı,

“ Aman bırak beni” dedi, gene bıraktı.

“Üçüncü defâ hamle yaparsan seni bırakmam! Git haber ver” Dedi. Dönüp geldiğince Ebû Cehil;

“Ne oldu Süraka? Hani başını alıp gelecektin?”

“Öyle kolay mesele değil, erkeksen git sen al, beni burada azarlayıp durma, git çabuk arkasına düş!” demiş.

Ebû Cehil ondan korkardı, çünkü Süraka, arapların en büyük pehlivanlarındandı.  Süreka r.a.’nın makamı Şâm-ı şerifte, Muhiddin Arabî Hz.’lerinin köşesindedir, önde de sebîli vardır, Osmanlı gayet dikkat etti.

Peygamber bu. Zâhirde böyle gitti, yâni bu insanlar canlarına kast edinceye kadar peygamberlere hücum ettiler ve peygamberlerin getirdiği semâvî emirleri reddettiler, böyle olsa da peygamberler;

“Yâ Rabbi, bunlar bizi dinlemiyor ne yapalım?”

“Ey habibim, ey peygamberim, siz teblîgat yapınız, icraat için size emir vermedim, isteyen kabul ve redde muhayyerdir. İsteyen kabul etsin, ama siz zorlamayın. İsteyen alsın, isteyen almasın. Tebliği sizden, hesâbı bende bunların. Sen ne korkarsın? Ey habîbim görüyorum ki seni kabul etmiyorlar diye helâk olacak dereceye geliyorsun. Yok, ne kendini helâk edersin? İnanmayan inanmasın.”

― Şimdi ne oldu? Aradan 1500 sene geçti ne kadar inanan var?

Dünyanın  bir yerinde, bir mezhepte, bir rejimde beş vakit ezânı Muhammedî okuyup isimleri anılan kimseler var mı? Söylesinler. Büyüklük yarışına çıkıyorlar. Büyüklük yarışına çıkma! Efendimizle kimse büyüklükte baş koşamaz. Efendimizin büyüklüğünün yanında bütün büyük sayılanlar sıfırlanır. Efendimiz: serveri kâinat, fahrû kâinat, surûri kâinat, aleyhi ef’âlü selâtuvettahiyyât. Ve mâlesef bu zamandaki insanlar Efendimizi sıradan adam zannediyorlar. Be gözünü aç sıradan adam değil! Sıradan adam olsa 1500 senelik yoldan iki milyar insana günde defâlarca şahâdet getirten kuvveti olmazdı. Zâhiri kuvvet mi, para mı, hazîneler mi bıraktı? En zıt giden memleket bile,

  •   Câmileri yaptırıyor,
  •   Câmileri açık tutuyor,
  •   İmam, müezzin tâyin ettiriyor,
  •   Ezan okuyacaksın diyor.

 Müezzine hoperlörle ezan okumaya izin verdi. Ezanın sesi yetişmiyor değil tembellikten hoperlörle okuyorlar. Himmet sahibi yüksek yerde okusun, bazı himmet sahibi müezzinler olurdu da aşağıda okumazdı minârenin üzerinde okurdu.

  •  Ramazan ilân olunacak, 
  • Mübârek geceler ilân olunacak,
  • Bayramlar ilân olunacak,
  • Bayramlar kutlanacak

En büyükler gelip “tebrîk ederiz” diyecek

 ― Nasıl? Kimin emri yürüyor?

Emri yerlerde ve göklerde yürüyen Allah’ın emridir. Lâkin düşünce kıtlaştı, düşüncemiz azalınca düşünemiyoruz,

― Düşündüğümüz nedir?

 Sabah krizle yatıyor sabah borsayla kalkıyor. Milletin aklı şimdi krizde kaldı, ne krizi yahu kriz nerde? Kriz yok.

― Bu kriz ne için?

 Kağıt para îcad ettiğiniz içindir, kağıttan para olmaz. Kriz bunun içindir. İnsanoğlu yeryüzünde devlet kurmaya başladığından beri en iptidâi devletlerin kralları, sultanları, hükümdarlarının bile altınla gümüşün üzerine mühürlü parası vardır. Bu 21. asırda insanlar bu kağıt parayla uğraşır. Be kağıtla para olur mu?

“Bu paradır Şeyh Efendi, para cebimizde!” diyor

“Üzerinde ne yazar?”

“Burada 500 bin yazıyor”

 Elime 1970 tarihli bir cerîde geçti, baktım, “Konyada zam furyası! Belediye bazı fonlarda zam getirdi, lâkin en büyük zam 175 kuruş olan sinema biletlerinin 25 kuruş daha zam olup 200 kuruşa baliğ edilmesidir!”

 Bu meseleyi duydun mu? Bu beşyüzbin, hakîkaten 70’li yıllarda olsaydı Konyanın yarısını satın alırdın. Demek ki bu Allah’ın emri üzerine değil.  Bu Allah’ın emri üzere olmadığından kriziniz bundan. Kriz yanlız Türkte değil ki hangisi kağıt para kullandıysa hepsi krizdedir.

―Altının üstüne oturan kim?

Yahudiler. Altını yahudi aldı, koydu, üzerine oturdu, “Alın be kağıt paralar!” dedi. Şimdi kağıt paralar böyle oldu ve hâsılı kelâm millet kağıt para hîlesine düştü. Elinde altını olsa öyle harcamaya bozmaya hevesi olmaz, altını gözeteyim der, tutar. Şimdi elli milyonluk banknotu  çocuğa versen çocuk onu hemen harcar. Kağıdın insan gözünde görünüşü başkadır, parlayan altının görünüşü başkadır, altını çocuk bile tutmak ister, sarf etmek istemez. Bu yahudi hilesi oldu, birinci dünya harbinden itibaren altını kaldırıp bir altının karşılığıdır diyerekten yerine kayme getirdiler. Yani sarf etmesi çok kolay. Ondan beteri şimdi kredi kartı, adını duydum kendini görmedim. Bankada ne paramız, alacağımız, ne vereceğimiz vardır. Peygamber a.s.;

 “Bedeli yanında olmadan birşeyi almam” diyor.

 Bu hadîsi şerif altınla yazılacak sözdür. Kıymeti, pahası yanında olmayan birşeyi almam, bunu  almaya param varsa alırım yoksa almam diyor. Bu, dünya iktisadını yerine oturturacak altın sözdür. Çarşıya gittin, cebinde karşılığı varsa alacağını cebindeki parana göre alacaksın, borç alma. Borç, bırak şahısları devletleri batırır. Borç ile devlet yürümez, ayakta durmaz. Borç gündüz zillettir gece hemdir. Borçlu adam gece uyuyamaz gündüz insan içine çıkamaz. Devletleri batırır ve Osmanlıdan itibaren çok sabrettiler de sultan Aziz devrinde bazı paşalar Osmanlıyı borç almaya zorladı ve o zamandan beri borç ala, ala, ala, ala, imparatorluk battı. Cumhuriyetin ilk zamanlarında borç alınmadı ondan sonra gelenler borç alalım, yapalım dediler, şimdi kaldı şeyin içerisinde. Ne krizi yahu? Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği Anadolunun altı başka üstü başka hazinedir. Yavurun parasını almaya bizim ihtiyacımız yok ki, lâkin ne yapalım zorla “kriz” diyorlar. Hâsılı kelâm borç alma, borçlanma! Bu banka ayrı belâ, verirsin verirsin bitmez, bana bunun için her gün adam gelir,

“Beş kişiyiz Şeyh Efendi, biz darda kaldık, bize yardım edin,”

“Ne yardım edeyim sana, nedir?”

“Ben bankaya borçluyum”

“Ne vereceğiz sana? Banka mı var burada? Benim orada sadaka kutusundan 5 milyon 10 milyon vereyim sana”

“Şeyh Efendi 5 milyar isterim!”

“Ne? Haa aklınla yaşa git o kuyuya düş sende”

Herkes borçlu. Bu banka belâsı milleti. Şimdi bir de hortum diyor. Millet hortumla hiç baş edemiyor. Bankanın içinde de kalmamış onun için milletin üzerine musallat olurlar. Allah akibetimizi hayreylesin. Allah’ın yolunu bıraktın çekeceğin var. Yollar ikidir;

  1. Cennet yolu
  2. Cehennem yolu

Yanlış yol: Dışarı memleketlerde görüyorum; yanlış yola girme çünkü girersen bu yolda durulmaz geri dönülmez “wrong way” diye sürücüyü uyarıyor. Gözünü aç, Allah seni uyarıyor, bu cennet yoludur, bu cehennem yoludur. Borçlandınmı cehennem yoluna girdin demektir, çekeceğin var seni öğütecek.  Aza kanaat kalmadı.

  • ‘   İllâ köylü şehirli gibi olacak,
  • ‘   Fukara zengin gibi yaşayacak,
  • ‘   Kadın erkek gibi olacak,
  • ‘   Hâsılı herkes aynı seviyede yaşayacak

 “Eh sen ot ben ot, ata kim verecek ot” demişler. Sen ağa ben ağa olduktan sonra bu nasıl iş? Allah öyle bir tertip yaptı ki her sınıf bu dünyanın her hizmetine bakabilsin. Şimdi sınıf yok. Sen ağa ben ağa otur öyleyse aşağıya! Allah intibak versin, uyanıklık versin. Çünkü öyle bir yola girdik ki demin dediğimiz gibi bu yolda durulmaz geri dönülmez tâ ki gideceksin, trafik ışıkları diye bir yer var oraya yetişeceksin, ondan sonra bir dönemeç yol gösterir, o kadar. Gittiğin yol yanına beleş kalacak, döneceksin, doğru yolu bulup ta gideceğin yere gideceksin. Şimdi durulmaz dönülmez yolda hızla gidiyoruz. Allah başımıza hayır getirsin.

O Çekoslovakyalıdır, hiç duydunuz mu Çek müslümanı? İşte Çek, oradaki Belçikalıdır, onun yanındaki Alamandır, bu Amerikandır, bu İngilizdir, öbürü Mısırlıdır, İtalyanda var, oradaki Acemdir. Allah’a şükür islam bütün insanlara hitâb eder. Bu insanlar rahat huzur bulmasa o İtalyadan gelmez, bu Belçikadan gelmez. O Amerikalının diyânet teşkilâtının adamlarına yetişecek kadar sakalı vardır. İşte ne yapalım, yâ Ferecallah! Yâ Rabbî yetiş bize, vaadin haktır, sûre-i Nur’da buyurdun, bu müjde var, bu vaadi ilâhidir, şüpheniz olmasın, “Îman eden bir avuç kimse olsa bile değiştireceğim. Umumî münkir olsa da benim yanımda mü’min olan kıymetli kimselerdir, o mü’min olan kimseler hatırına bütün dünyayı islama açacağım” diyor. El- Fatiha[6]


[1] Zümer Suresi; 3

[2] Hadîs-i Şerif: Ahmed b. Hanbel, 4/403, İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, 6/70-71 (29547) Buharî, Et-Tarihu’1-Kebir

[3] Hadîs-i Şerif: Ravi, Hz. Ömer. Kütübü sitte hadis no: 5751

[4] Nahl Sûresî; 96

[5] Bakara Suresi; 256

[6] 12 Ocak  2003/ 10 Zilkâde 1423 tarihli sohbettir

Etiketlendi:
Posted in: sohbet